İKİ KUM TANESİ
“IRAK HALK HİKAYESİ”
Genç atlı çölde giderken ansızın kum fırtınasına yakalanmış. Şiddetli esen sıcak rüzgar yolcular için ölüm saçıyordu. Ancak rüzgarın estiği yönde giderek biraz yol almak mümkün oluyordu. Bir ara, rüzgarın şiddeti inanılmaz derecede arttı. Bindiği atın kulaklarını bile göremiyordu.
Birden bire karşısına bir kule çıktı. Bu iyiye alamet bir olaydı. Kuleye girerken genç bir kadın sesi ona;
“- İn misin? Cin Misin?”
dedi. Ali,
“- Ben de senin gibi insanım!”
diyerek cevap verdi. Bu defa Ali’de ona kim olduğunu sordu. Genç kız;
“- Ben sana ismimi söyleyemem çünkü ben bir genç kızım, sen de yabancı bir erkeksin. O yüzden sana adımı söylemem geleneklerimize uymaz.”
Bunu söyledikten sora kulenin kapısına yürüdü. Fakat rüzgar hala bütün şiddeti ile esiyordu. Ali ona gitmemesini giderse büyük tehlike atlatacağını söyledi. Konuşma sırasında Ali, şöyle dedi;
“- Bizi kader bir araya getirdi. Şu anda ikimiz kum fırtınasında iki kum tanesi gibiyiz, ayrılamayız!”
Bu sözler genç kızın çok hoşuna gitti. Birkaç defa aynı sözleri tekrarları durdu. Sonra o da Ali’ye ismini söyledi;
“- Benim ismim Selam Hüseyin’in kızıyım.”
O gece ikisi saatlerce konuştular. Sonra her biri bir köşeye çekilip uyudular. Ali sabah sabah gözlerini açar açmaz Selma’yı aradı. Ancak Selma çekip gitmişti. Kumda onun ayak izlerini aradı. Ayak izlerini takip ederek ona ulaşmaya çalıştı ancak esen rüzgar bütün izleri siliyordu.
O günden sonra hayatının bir tek gayesi vardı. Selma’ya ulaşmaktan başka bir şey düşünemiyordu.
Aylarca at sırtında uzak yakın bütün köyleri, kasabaları dolaştı. Her gittiği yerde Hüseyin’in kızı Selma’yı aradığını söyledi. Gittiği yerlerde yüzlerce Selma, binlerce Hüseyin vardı. Duyanlar ona tuhaf tuhaf bakıyordu. Aradan bir yıl geçti, yağmur mevsimi geldi. Bir gün Dicle nehri boyunca yol alırken birden bire sağanak yağmurlar başladı.
Kuzeyden gelen sel suları etrafını sardı. Bir ara atı ile birlikte yüzmeye çalıştı. Sonra hızla gelen bir akıntı ile atından uzaklaştı. Akıntının şiddetinden yüzemiyordu. Bir ara ciğerlerine su dolmaya başladı. Tam boğulmak üzere iken genç bir hanımın yüzerek yanına geldiğini gördü.
Gelen Selma’ydı. O anda yaşadığı sevinci ve mutluluğu anlatmak mümkün değildi.
Selma bir yandan yüzüyor, bir yandan onu kıyıya çekiyordu. Onun kulağına fısıldadığı bir cümle vardı;
“- Bizler kum fırtınasında iki kum tanesi gibiyiz. Ayrılamayız.”